Перевод: со всех языков на все языки

со всех языков на все языки

iş başına geçmek

  • 1 başına geçmek

    Türkçe-rusça sözlük > başına geçmek

  • 2 başına güneş geçmek

    to get sunstroke

    İngilizce Sözlük Türkçe > başına güneş geçmek

  • 3 başa geçmek

    = başına geçmek стать во главе́, возгла́вить

    Türkçe-rusça sözlük > başa geçmek

  • 4 возглавить

    başına geçmek,
    ön ayak olmak
    * * *
    сов.
    başına geçmek; önayak olmak

    возгла́вить борьбу́ — savaşımın başına geçmek

    возгла́вить гру́ппу — grubun başına geçmek

    Русско-турецкий словарь > возглавить

  • 5 baş

    бас (м)
    * * *
    1.
    1) голова́ тж. перен.

    başım ağrıyor — у меня́ боли́т голова́

    2) головна́я / нача́льная часть (чего-л.)

    yazının başı — нача́ло статьи́

    3) глава́, руководи́тель

    ekip başı — руководи́тель брига́ды

    4) верши́на, маку́шка
    5) голо́вка (чего-л.)

    çıban başı — голо́вка чи́рья

    6) нача́ло (чего-л.)

    ay başında — в нача́ле ме́сяца

    hafta başı — нача́ло неде́ли

    beş baş soğan — пять голо́вок лу́ка

    otuz baş koyun — три́дцать голо́в ове́ц

    8) мор. нос, носова́я часть ( корабля)
    9) пла́та посре́днику ( при обмене денег)
    2.
    1) гла́вный, ста́рший

    baş aktör — веду́щий актёр

    2) гла́вный, основно́й

    parlamentonun baş vazifesi — гла́вная зада́ча парла́мента

    3. = başına, başında
    у, к, за, о́коло, вокру́г

    başınà üşüşmek — собра́ться, столпи́ться о́коло...; собра́ться, столпи́ться вокру́г кого-чего

    iş başına — за де́ло

    masa baş ına — за стол, к столу́

    ocak başında — у очага́

    başta — а) в нача́ле, снача́ла; б) во главе́

    baştan — снача́ла, сно́ва

    baştan başa — с нача́ла до конца́, целико́м

    ••
    - baş ağrısı
    - başını ağrıtmak
    - başını alamamak
    - başını alıp gitmek
    - başından aşağı kaynar sular dökülmek
    - baştan aşağı
    - baştan ayağa
    - başından aşkın
    - başından atmak
    - baş bağlamak
    - baş başa
    - başını bağlamak
    - başında beklemek
    - başı belâya girmek
    - başını belâya sokmak
    - başına bir hâl geldi
    - başında bulunmak
    - başta bulunmak
    - başından büyük işlere girişmek
    - baştan çıkarmak
    - başına çıkarmak
    - başa çıkmak
    - başına çıkmak
    - başına çorap örmek
    - başını derde sokmak
    - başı dertte
    - başına devlet kuşu konmak
    - başının dikine gitmek
    - başını dinlemek
    - başı dönmek
    - başında durmak
    - başının etini yemek
    - başa geçmek
    - başına geçmek
    - başta gitmek
    - başı göğe ermek
    - baş göstermek
    - başını istemek
    - başına iş açmak
    - baş kaldırmak
    - baş kaldırmamak
    - başını kaldıramamak
    - başını kaşımağa vakti olmamak
    - başını koltuğunun altına almak
    - baş komak
    - baş koymak
    - başından korkmak
    - başını kurtarmak
    - başınız sağ olsun!
    - başına sarmak
    - baştan savmak
    - başını taştan taşa vurmak
    - baş tutmak
    - başı tutmak
    - baş üstüne!
    - başını vermek
    - başına vurmak
    - başını yemek
    - başı yukarıda
    - başı yumuşak
    - en başta

    Türkçe-rusça sözlük > baş

  • 6 становиться

    I несов.; сов. - стать I
    1) durmak; çıkmak; olmak

    станови́ться в о́чередь (за чем-л.) — sıraya girmek; kuyruk olmak

    стань ря́дом со мной — yanıma gelip dur

    мы ста́ли в два ряда́ — iki sıra olduk

    стать за прила́вок — tezgah başına geçmek

    станови́ться на коле́ни — diz çökmek

    стать на́ руки — amuda kalkmak

    стать на цы́почки — ayaklarının burnu üstünde kalkmak

    медве́дь стал на за́дние ла́пы — ayı art ayakları üzerine kalktı

    4) в соч.

    стать ла́герем — kamp kurmak

    стать на прива́л — mola vermek

    ••

    стать на лы́жи — kayağa başlamak

    когда́ он стал на лёд / на коньки́? — patinaja ne zaman başlamıştı?

    стать у вла́сти — iktidar başına geçmek

    стать на путь социалисти́ческого разви́тия — sosyalist gelişim yoluna girmek

    станови́ться на доро́ге кого-л.birinin yolu üzerine dikilmek

    II несов.; сов. - стать II, врз
    olmak; hal almak

    стать материа́льной си́лой — maddi bir güç haline gelmek

    стать учи́телем — öğretmen olmak

    дни станови́лись коро́че — günler kısalıyordu

    лицо́ её ста́ло стро́гим — yüzü sertleşti

    оа́зис станови́лся пусты́ней — vaha çölleşmekteydi

    станови́лось темно́ — ortalık kararıyordu

    круго́м ста́ло темно́ — her yan karanlık kesildi

    э́то ста́ло соверше́нно невозмо́жным — bu, büsbütün olanaksızlaştı

    жизнь её станови́лась невыноси́мой — hayatı çekilmez bir hal alıyordu

    э́то ста́ло на́шей перве́йшей зада́чей — bu, bizim bir numaralı görevimiz halini aldı

    станови́ться тради́цией — gelenek haline gelmek; gelenekleşmek

    в ко́мнате сра́зу ста́ло светло́ — odanın içi birden aydınlanıverdi

    больно́му ста́ло ле́гче — hasta rahatladı

    мне ста́ло ску́чно — canım sıkıldı

    к ве́черу ста́ло прохла́дно — akşama doğru hava serinledi

    в октябре́ ста́ло хо́лодно — Ekim ayında havalar soğudu

    противоре́чия станови́лись бо́лее глубо́кими — çelişkiler daha da derinleşmekteydi

    па́ртия станови́лась всё сильне́е — parti giderek güçlenmekteydi

    Русско-турецкий словарь > становиться

  • 7

    a PHYS Arbeit f; Tätigkeit f; Angelegenheit f, Sache f; Dinge n/pl; Lage f der Dinge; fam Geschichte f; Geschäft n, besonders pl Geschäfte n/pl; Erzeugnis n, Ware f (z.B. Glaswaren usw);
    iş açmak fig Scherereien machen;
    iş alanı Arbeitsgebiet n;
    iş başa düşmek sich durchbeißen müssen;
    iş başa gelmek etwas selbst tun müssen;
    iş başına! an die Arbeit!;
    iş başına geçmek eine Arbeit übernehmen; an die Arbeit gehen; eine (gute) Position bekommen;
    iş başında bei der Arbeit;
    iş(ini) bilmek seine Sache verstehen;
    iş bölümü Arbeitsteilung f;
    iş çıkarmak viel Arbeit machen; Scherereien machen;
    iş değil scherzh … ist kein Meisterstück;
    -i iş edinmek sich (D) etwas (A) zur Aufgabe machen;
    -e iş etmek jemandem Scherereien machen;
    iş giysisi Arbeitsbekleidung f;
    iş göremezlik Arbeitsunfähigkeit f;
    iş görmek arbeiten; (zur Arbeit) taugen;
    -e iş göstermek jemandem Arbeit zuweisen;
    iş güç Erwerb m, Beschäftigung f;
    iş güç sahibi Erwerbstätige(r); gewerbetreibend;
    iş hukuku Arbeitsrecht n;
    iş(in) içinde iş var es steckt etwas dahinter;
    iş istasyonu EDV Workstation f;
    iş işten geçti vorbei ist vorbei;
    iş kazası Arbeitsunfall m;
    iş ki es reicht ( oder genügt), dass … ( oder wenn …);
    iş mi? was ist das schon …?;
    iş olanağı Arbeitsmöglichkeit f;
    iş olsun diye (wie) ein Gschaftlhuber;
    iş saatleri Arbeitsstunden f/pl;
    iş sözleşmesi Arbeitsvertrag m;
    iş teşviki kanunu Arbeitsförderungsgesetz n;
    İş ve İşçi Bulma Kurumu Arbeitsamt n (Türkei);
    -de iş yok von … (D) hat man nichts; (da) ist nichts dran;
    iş zamanı Arbeitszeit f;
    -i işe almak anwerben (A); einstellen;
    işe bak! sieh mal (einer) an!;
    işe girmek seinen Dienst antreten;
    -in işi aksi gitmek fig fam danebengehen;
    işi azıtmak es zu weit treiben;
    -in işi başından aşkın überlastet, mit Arbeit überhäuft;
    -in işi bitmek erledigen (A); fig erledigt sein;
    -in işi çıktı er hat etwas zu tun bekommen;
    -in -e işi düşmek: size bir işim düştü ich wende mich an Sie um Hilfe, ich habe ein Anliegen an Sie;
    -in işi ne? was ist er von Beruf?;
    -in işi olmak: işim var ich habe zu tun;
    işi olmayan giremez Unbefugten Zutritt verboten;
    işi pişirmek fig unter einer Decke stecken; ein Techtelmechtel beginnen;
    işin başı der springende Punkt;
    işin içinden çıkmak fam (damit) klarkommen, es spitzkriegen;
    işin mi yok nicht wichtig, (ist) nicht tragisch;
    -e işin ucu dokunmak den Schaden (G) haben;
    işin ucu bana da dokunuyor das betrifft mich auch;
    işin üstesinden gelmek fam hinkriegen, managen;
    -i işinden çıkarmak jemanden entlassen, fam rauswerfen;
    işinden olmak seine Stellung verlieren;
    (kendi) işine bak! kümmere dich um deine (eigenen) Angelegenheiten!; arbeite weiter!; mach weiter!;
    işine gelmek jemandem gelegen kommen;
    işine göre je nachdem;
    işi(ni) görmek eine Rolle spielen, eine Funktion haben; fam jemanden erledigen, jemanden umlegen;
    işten anlamak etwas von der Sache verstehen;
    işten almak hinauswerfen, fam rausschmeißen;
    işten (bile) değil kinderleicht

    Türkçe-Almanca sözlük >

  • 8 take charge

    idareyi al
    * * *
    1) ((with of) to begin to control, organize etc: The department was in chaos until he took charge (of it).) yönetimi ele almak, iş başına geçmek
    2) ((with of) to take into one's care: The policeman took charge of the gun.) ele geçirmek

    English-Turkish dictionary > take charge

  • 9 direksiyon

    direksiyon AUTO Lenkrad n, Steuer n;
    direksiyon (düzeni) Steuerung f;
    direksiyon başına geçmek sich ans Steuer setzen;

    Türkçe-Almanca sözlük > direksiyon

  • 10 güneş

    "1. sun. 2. sunshine, sunlight. - açmak for the sun to come out, for it to become sunny. - almak/görmek to get the sun, get sunlight, see the sun. -in alnında/altında in full sun. - ayı solar month. - balçıkla sıvanmaz. proverb You can´t hide the truth. - banyosu sunbath, sunbathing. - batmak for the sun to set/go down/sink. -in batması/batışı sunset, sundown. - çarpmak /ı/ to have a sunstroke. - çarpması sunstroke. G- Dil teorisi the theory of the “Sun Language” (concerning the origin of language put forward in Turkey in the early 1930´s). - doğmak for the sun to rise. -in doğması/doğuşu sunrise. (başına) - geçmek to have a sunstroke. -e göstermek /ı/ to expose (something) to the sun. - gözlüğü sunglasses, dark glasses. - günü astr. solar day. - ışını sunray, sunbeam. -e karşı işemek vulg. to behave rudely to a kind person; to scorn something good through ignorance. - lekesi astr. sunspot. - olsa kimsenin üstüne doğmamak never to think of helping others. - saati sundial. - sistemi/ dizgesi astr. solar system. - şemsiyesi parasol. - takvimi solar calendar. -e tapma heliolatry, worship of the sun. - tedavisi heliotherapy. - tekeri astr. solar disk, sun disk. - tutulmak for the sun to be eclipsed. - tutulması astr. solar eclipse. - vurmak /a/ 1. to have a sunstroke. 2. for the sun to shine on. - vurması sunstroke. - yanığı sunburn. -te yanmak to be sunburnt; to be tanned. - yılı astr. solar year."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > güneş

  • 11

    "1. work, labor. 2. job, employment, work. 3. duty, job. 4. occupation, line of work, work. 5. business, trade, commerce. 6. business, matter, affair. 7. the important thing; the chief problem. 8. secret or dubious side (of an affair). 9. slang trick. 10. event, something. 11. way of behaving; course of action. 12. something worth doing. 13. phys. work. -ler açılmak for trade to become brisk. -inin adamı a man who knows his job. - akdi labor contract. -in alayında olmak not to take (a thing) seriously; to take (it) as a joke. -ten alıkoymak /ı/ to interrupt (someone) at his work. -i Allaha kalmak (for someone) to be in the soup, be beyond help. -i altın. colloq. He is prospering. -ten anlamak to know what one is doing, know one´s business. - anlaşmazlığı labor dispute. -ten artmaz, dişten artar. proverb You save money not by making more but by spending less. -ten atmak /ı/ to fire, dismiss. - ayağa düşmek for a project to fall into the hands of irresponsible and incompetent people. -i azıtmak to go too far, overstep the mark. -ine bak. colloq. Mind your own business. -e bakmak to get to work on something; to be at work on something. -e balta ile girişmek to set about doing something like a bull in a china shop. - başa düşmek to have to do something oneself. - başarı belgesi letter of recommendation, recommendation. -in başı the crux, the central point. - başında 1. on the job. 2. during work time. - başındakiler the leaders. -i başından aşmak/aşkın olmak to be extremely busy. - başında bulunmak to be working. - başına geçmek to take the lead; to come to power. -ler becermek to be up to no good. -i bırakmak 1. to quit a job. 2. to stop working. 3. to go on strike. -ten (bile) değil! colloq. It´s very easy. - bilenin kılıç kuşananın. proverb 1. The person who knows how to use something properly is the one who is entitled to possess it. 2. Possession creates a claim of ownership. - bilmek to be skillful; to be capable. -ini bilmek 1. to know how to exploit a situation to one´s own advantage. 2. to be conscientious about one´s job. 3. to be well-qualified for one´s job. - birlikli collective, joint, common. - bitirmek 1. to complete a job successfully. 2. (for something) to be suitable for the job in hand. -ini bitirmek 1. to finish one´s own work. 2. /ın/ to finish (another´s) job. 3. /ın/ colloq. to cook (someone´s) goose. 4. /ın/ colloq. to finish off, bump off, kill. - bitmek 1. for an affair to be settled. 2. /dan/ for the outcome of a job to depend on (someone´s) efforts. -i bitmek 1. for a job in hand to finish. 2. colloq. to be very tired, be worn to a frazzle. -i bozulmak for one´s business affairs or an undertaking to go awry/take a downward turn. - buyurmak /a/ to order (someone) around; to tell (someone) to do a job. - çatallanmak for a job to get complicated. - çığırından çıkmak for a situation to get out of hand. - çıkarmak 1. to do a lot of work. 2. /a/ to give (a person) something disagreeable to do. 3. to cause trouble; to create difficulties. - çıkmak 1. for work to be done/be turned out/be produced. 2. for trouble or a problem to come up/arise. - çıkmaza girmek for things to reach an impasse. - dayıya düştü. colloq. It´s time for an expert to take over. - donu shalwars, very baggy trousers. -i dökmek /a/ 1. unintentionally to become, turn into: İşi öğretmenliğe döktü. He´s unintentionally become a teacher. 2. to act as if: İşi oyuna döktü. He acted as if it were a game. -i duman olmak slang to be in the soup, be in trouble. - düşmek /a/ for a job or duty to fall to or on. -i düşmek /a/ 1. to have to go (somewhere or to someone) on business. 2. to need (someone´s) help. - edinmek /ı/ to make (something) one´s special concern. -ten el çektirmek /a/ to remove (someone) from office. -/-inin eri a person who does his job well. - geçiştirme perfunctory work. -ine gelmek to suit one´s interests, accord with one´s plans. -e girişmek to embark on a job enthusi

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük >

  • 12 sofra

    "1. dinner table, table (which has a meal laid out on it). 2. squat, round table used for rolling out dough. -sı açık (person) who frequently has people to dinner. - başında at the dinner table. - başına geçmek to sit down to a meal. -nıza bereket. Thank you for your hospitality (said to one´s host after a meal). - bezi cloth spread under a dining table during a meal. - donatmak to spread a lavish table, cover the dinner table with food. -/-yı kaldırmak to clear the table (after a meal). -/-yı kurmak to set the table (for a meal). - örtüsü tablecloth. - takımı 1. set of table linens. 2. set of dinnerware; place setting."

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > sofra

  • 13 baş

    1.
    1) голова́

    baş çanağı — че́реп

    2) пере́дняя (головна́я) часть (чего-л.)
    3) глава́, руководи́тель; вождь

    - ın baş ına geçmek — возгла́вить

    ırgat başı — надсмо́трщик (надзира́тель)

    sınıf başı — кла́ссный руководи́тель

    4) голо́вка (чего-л.)
    5) верши́на; маку́шка

    başı dumanlı — а) с верши́ной, оку́танной тума́ном (о горе); б) опьянённый (любовью, вином)

    6) нача́ло (чего-л.)

    başında — а) в нача́ле (чего-л.); б) на [его́] попече́нии (иждиве́нии)

    7) мор. нос, носова́я часть (корабля)
    8) осно́ва, основа́ние
    9) голова́, голо́вка (как счётное слово)

    beş baş soğan — пять голо́вок лу́ка

    10) завито́к (скрипки и т. п.)
    11) пла́та посре́днику
    2.
    гла́вный; ста́рший

    baş aktör — актёр гла́вных роле́й

    baş cümleграм. гла́вное предложе́ние

    baş harf — нача́льная (загла́вная) бу́ква

    3.
    в функции служ. имени:

    (-ın) başına, başında — у, к, за, о́коло, вокру́г

    - ın başına üşüşmek — собра́ться, столпи́ться вокру́г кого-чего

    iş başına — за де́ло, к де́лу

    başta — а) внача́ле, снача́ла; б) во главе́

    baştaki — стоя́щий во главе́, руководи́тель

    başı açık — а) с непокры́той голово́й, простоволо́сый; б) бессты́дный; в) соверше́нно я́вный, очеви́дный

    başı ağrımak — а) боле́ть — о голове́; б) быть обременённым забо́тами

    baş ağrısı — а) головна́я боль, недомога́ние; б) неприя́тность; забо́ты

    baş ağrısı vermek — причиня́ть беспоко́йство

    -ın başını ağrıtmak — докуча́ть, надоеда́ть

    -dan alamamak — быть о́чень за́нятым чем

    siparişten baş alamıyorum — у меня́ нет отбо́я от зака́зов

    başını alıp gitmek — а) уйти́ незаме́тно, улизну́ть; б) убра́ться

    baş(ın)dan atmak — а) отде́латься, изба́виться от кого; б) вы́бросить из головы́

    baş bağlamak — заколоси́ться

    -ın başını bağlamak — пожени́ться

    başı bağlı — а) жена́тый; б) решённый (напр. о вопросе); в) свя́занный

    baş başa — с гла́зу на глаз, наедине́

    -ı baştan başa — из конца́ в коне́ц; всё, целико́м

    başı başa çatmak — а) шушу́каться; б) вме́сте обду́мать

    baş başa çıkmak — приходи́ться впо́ру

    baş başa kalmak — остава́ться вдвоём

    baş başa vermek — а) совеща́ться, сгова́риваться; б) спла́чиваться; объединя́ть уси́лия

    başında beklemek — поджида́я, стоя́ть ря́дом

    baş belâsı — доса́да, неприя́тность

    -ın başına belâ getirmek — навле́чь беду́ на кого

    başı belâya uğramak — попа́сть в беду́

    başımla beraber — с больши́м удово́льствием!

    başa beraber tutmak — ока́зывать большо́е уваже́ние

    baş bilmez — необъе́зженный (о лошади)

    başını bir yere bağlamak — найти́ рабо́ту для кого

    -ın başına bitmek — навяза́ться на го́лову, надое́сть кому

    baş boy — са́мый лу́чший

    başımda bu iş var — мне на́до сде́лать э́ту рабо́ту

    baş bulmak — обеспе́чивать при́быль

    başına buyruk — а) своево́льный; б) сам себе́ голова́; незави́симый

    başına buyruk bir cumhuriyet — незави́симая респу́блика

    başı bütün — обл. заму́жняя [же́нщина]

    başından büyük işlere girişmek — бра́ться за непоси́льное де́ло

    başından büyük yalan söylemek — говори́ть глу́пости

    -ın başına çadır yıkmak — навле́чь беду́ на кого

    başının çaresine bakmak — позабо́титься о себе́

    -a baş çekmek — а) быть инициа́тором; б) води́ть (в игре)

    -ı baştan çıkarmak — а) совраща́ть; б) сбива́ть с пути́ (с то́лку)

    -la başa çıkmak — сла́дить с кем-чем

    -ınbaşına çıkmak — капри́зничать; надоеда́ть

    başa çıkmamak — не спра́виться

    -ın başına çorap örmek — стро́ить ко́зни

    başı dara gelmek — попа́сть в затрудни́тельное положе́ние

    baştan defetmek — изба́виться от кого-чего

    başını derde sokmak — а) попа́сть в беду́; б) навле́чь беду́ на кого

    başı dinç — безмяте́жный

    başını dinlendirmek — дать отдохну́ть голове́

    baş döndürücü — головокружи́тельный

    başı dönük — а) испы́тывающий головокруже́ние; б) сби́тый с то́лку

    baş eğmek — а) поклони́ться; б) Д склони́ть го́лову; подчини́ться

    baş eğmez — непрекло́нный; сме́лый

    -ın başın(d)a ekşimek — быть обу́зой

    -ın başını ezmek — обезвре́дить

    başta gelen — осно́вной

    başına gelenler — приключе́ния

    başıma gelenler — пережи́тое мно́ю

    başı göğe değmek — быть на седьмо́м не́бе (от счастья)

    baş göstermek — а) случи́ться; появи́ться; б) вспы́хнуть (о мятеже, восстании)

    baş(ı) göz(ü) sadakası — ми́лостыня за моли́тву во здра́вие больно́го

    -ın başını gözünü yararak — а) с грехо́м попола́м; б) скве́рно

    başını göz(ünü) yarmak — а) изуве́чить (в драке); б) натвори́ть глу́постей

    başına gün doğdu — ему́ улыбну́лось сча́стье

    başı havada — а) надменный, высокомерный (о человеке); б) надме́нно, высокоме́рно

    başı hoş olmak — чу́вствовать себя́ хорошо́

    -la başı hoş olmamak — не нра́виться кому, быть недово́льным кем-чем

    başa iletmek — доводи́ть до конца́

    baştan inme — неожи́данный

    -ı, -ın baş(ın)a kakmak — попрека́ть

    baş kaldırmak — а) поднима́ть го́лову, восстава́ть; б) освобожда́ться (от занятий); в) поднима́ть го́лову, ожива́ть; г) подня́ть го́лову (в знак несогласия)

    baştan kalmış — оста́вшийся от кого

    başı kapalı — секре́тный

    başına karalar bağlamak — си́льно печа́литься

    başında kavak yel(ler)i esmek — вита́ть в облака́х

    başını kayaya çarpmak — слома́ть себе́ ше́ю; би́ться лбом о сте́нку

    baş kesen — головоре́з

    baş kesmek — а) кла́няться кому; б) выка́зывать уваже́ние кому

    -ın başını kesmek — обезгла́вить, отруби́ть го́лову

    -ı başından kesmek — реши́тельно поко́нчить с чем

    baş kıç belirsiz olmuş — всё пришло́ в по́лный беспоря́док

    baş kıç vurmak — мор. испы́тывать ка́чку

    başına kına yakmak — ликова́ть

    baş kırmak — поклони́ться

    başı kızmak — рассерди́ться

    başından kork mak — боя́ться за себя́

    baş korkusu — страх наказа́ния (возме́здия)

    baş koşmak — а) Д де́лать что-л. от всего́ се́рдца, вкла́дывать ду́шу; б) с ile идти́ в но́гу с кем

    baş ko(y)mak — а) сложи́ть го́лову за кого- что; б) посвяти́ть себя́ чему; в) Д дава́ть согла́сие

    baş köşe — [са́мое] почётное ме́сто

    baş köşeyi işgal etmek — заня́ть почётное ме́сто

    başını kurtarmak — спаса́ться

    başı nara yanmak — понести́ большо́й уще́рб из-за кого

    başından nikâh geçmek — быть заму́жней (жена́тым)

    -ın başını okutmak — прочита́ть моли́тву (над больным)

    baş olmak — а) быть главо́й (главарём) чего; б) удава́ться (о каком-л. деле)

    başında olmak — а) быть чьей-л. обя́занностью (о работе); б) пережива́ть

    başını ortaya koymak — рискова́ть голово́й

    başı önünde — скро́мный

    başı pek — а) упря́мый; б) глу́пый

    baş sağlığı — соболе́знование (в связи со смертью близкого)

    baş sağlığı dilemek — утеша́ть, соболе́зновать

    her şeye baş sallamak — во всём подда́кивать

    -ı, ın başına sarmak — навя́зывать что кому

    baştan savma cevap — небре́жный отве́т

    baştan savma yapmak — де́лать ко́е-ка́к

    başsedir — почётное ме́сто

    başı sert — непослу́шный

    başına soğukgeçmek — поступа́ть глу́по

    başını sokacak bir yer — прию́т, приста́нище

    -a başını sokmak — пристро́иться (куда-л.)

    baş tacı — куми́р

    başına taçetmek — проявля́ть любо́вь к кому

    başı taşa değdi — а) он оказа́лся в тру́дном положе́нии; б) у него́ го́рький о́пыт

    başını taştan taşa çarpmak — а) го́рько сожале́ть; б) би́ться голово́й об сте́нку

    başta taşımak — а) ока́зывать большо́й почёт (уваже́ние); б) ста́вить во главу́ угла́

    başına tedarik görmek — иска́ть вы́ход из положе́ния

    başına teller takınmak — о́чень ра́доваться

    -a baş tutmak… — держа́ть курс на …

    baş tutmamak — сбива́ться с ку́рса, не слу́шаться руля́ (о судне)

    başı ucunda — а) у изголо́вья [посте́ли]; б) побли́зости, ря́дом

    baş(ım) üstüne! — а) есть!; б) с удово́льствием!

    -ı başı üstünde taşımak — высоко́ чтить кого

    baş vermek — а) рискова́ть голово́й; же́ртвовать жи́знью; б) появи́ться; в) созре́ть (о чирье); г) заколоси́ться (о злаках); д) полоска́ть (бельё)

    baş vurma — обраще́ние; запро́с

    -a baş vurmak — а) бить чело́м; обраща́ться к кому- чему; б) клю́нуть (о рыбе)

    baştan vurulmuş — раненный в го́лову

    baş yastığı — поду́шка

    başı yastık görmemek — а) не име́ть ни мину́ты о́тдыха; б) не сомкну́ть глаз

    başına yazılan — судьба́

    başı yerine gelmek — прийти́ в себя́, опо́мниться

    başı yukarda — а) го́рдый; б) не чу́вствующий стесне́ния

    baştan yukarı — сверх ме́ры

    başına yular geçirmek — а) испо́льзовать кого-л. в коры́стных це́лях; б) прибра́ть к рука́м кого

    adam başma reel gelir — реа́льный дохо́д на ду́шу населе́ния

    en başta — пре́жде всего́

    yeni baştan — сно́ва, снача́ла

    teknik bakımdan yeni baştan donatım — техни́ческое перевооруже́ние

    Büyük Türk-Rus Sözlük > baş

  • 14 baş

    1. subst Kopf m; LIT Haupt n; fig Chef m, Leiter m; Anfang m der Woche, des Weges usw; Gipfel m, Spitze f des Berges; MAR Bug m; Schnecke f (an der Geige); Grundlage f einer Sache; Vermittlungsgebühr f; Haupt- (Stadt); Chef- (Arzt); Ober- (Befehlshaber);
    beş baş soğan fünf Zwiebeln;
    baş ağrısı Kopfschmerzen m/pl;
    -e baş ağrısı vermek fig jemandem Kopfschmerzen bereiten;
    -den baş alamamak überlastet sein (mit); fig sich nicht retten können vor D;
    baş aşağı auf dem Kopf, kopfüber;
    baş aşağı gelmek Kopf stehen; kein Glück haben;
    baş aşağı gitmek eine böse Wendung nehmen, fam schief gehen;
    baş başa allein, unter vier Augen;
    baş başa vermek sich zusammensetzen (zur Beratung);
    baş belası Ungemach n; Person Quälgeist m;
    baş bulmak ÖKON einen Überschuss haben;
    baş dayanağı AUTO Kopfstütze f;
    baş döndürücü fig Schwindel erregend;
    -le baş edememek nicht fertig werden (mit);
    baş göstermek erscheinen, auftreten; Aufstand ausbrechen;
    başım, başın, başı usw eine Umschreibung für die Person selbst;
    -in baş(ını) göz(ünü) yarmak fig radebrechen A;
    -e baş kaldırmak sich erheben gegen;
    -den baş kaldırmamak pausenlos sitzen ( oder arbeiten);
    -e baş ko(y)mak sich einer Sache (D) hingeben;
    baş köşe Ehrenplatz m;
    -e baş sallamak einverstanden sein (mit);
    baş üstüne jawohl!; zu Befehl!; mit Vergnügen!;
    -e başa çıkmak fertig werden (mit);
    başa geçmek an die Spitze treten;
    başı açık barhäuptig;
    başı bağlı gebunden (z.B. verheiratet);
    başı belaya girmek (oder düşmek) in Not geraten;
    baş çekmek der Initiator sein; ein Spiel leiten;
    başımla beraber sehr gern;
    başın(ız) sağ olsun! mein Beileid!;
    başına pro Kopf; allein, für sich;
    iş başına an die Arbeit;
    tek başına ganz allein;
    başına bir hal gelmek fig in eine böse Lage geraten; (etwas Böses) passieren;
    başına buyruk selbstherrlich;
    -i başına geçirmek sich (D) aufsetzen (Mütze usw);
    bş-i b-nin başına geçirmek jemandem eins auf den Kopf geben;
    -in başına gelmek passieren D (etwas Unangenehmes);
    vay başıma gelen(ler)! o weh!;
    bş-i b-nin başına kakmak jemandem etwas unter die Nase reiben;
    -in başına vurmak Wein jemandem zu Kopf steigen; Gas usw jemanden ganz benommen machen;
    bu dert benim de başımda fam das ist auch mein Problem;
    b-nin başından aşmak Arbeit jemandem zu viel sein;
    b-nin başından geçmek von jemandem erlebt/durchgemacht werden;
    başını kesmek köpfen A;
    başını alıp gitmek sich auf und davon machen;
    -in başını beklemek jemanden, etwas betreuen/bewachen;
    -in başını ezmek jemanden unschädlich machen;
    başını ortaya koymak seinen Kopf riskieren;
    -e başını sokmak fam schon irgendwo landen ( oder unterkommen);
    başını taştan taşta vurmak sich (D) den Kopf einrennen; sich (D) die Haare raufen (vor Reue);
    -e/… için başını vermek kein Opfer scheuen für;
    başta taşımak große Ehre erweisen;
    baştan başa von einem Ende zum anderen; durch und durch; ganz;
    baştan aşağı von Kopf bis Fuß; gänzlich;
    baştan çıkmak auf die schiefe Bahn geraten; aus der Fassung geraten;
    baştan savmak sich um nichts kümmern;
    baştan savar flüchtig; undeutlich;
    baştan vurulmuş am Kopf verwundet
    2. Ortssubstantiv: başına an A, zu D;
    masanın başına otur! setz dich an den Tisch!;
    iş başına! ran an die Arbeit!;
    başında an (D), bei;
    masa başında çalışıyor sie arbeitet am Tisch;
    ay başında (am) Anfang des Monats;
    -in başında durmak dabeistehen; fam überwachen

    Türkçe-Almanca sözlük > baş

  • 15 садиться

    несов.; сов. - сесть

    сади́ться на стул — sandalyeye oturmak

    сади́ться за стол — masaya / masa başına oturmak

    сесть верхо́м — ( на лошадь) ata binmek; (на стул и т. п.) ata biner gibi oturmak

    3) oturmak; geçmek

    сади́ться за уро́ки — ders çalışmaya oturmak

    сади́ться на вёсла — küreğe geçmek

    сади́ться за стол перегово́ров — görüşme masasına oturmak

    сесть в тюрьму́ — hapse girmek

    сесть на три го́да — üç yıl hapis cezası giymek

    сесть на дие́ту — perhize / rejime başlamak

    6) konmak (о птице, насекомом); inmek (о самолёте, вертолёте, парашютисте)
    7) ( о светилах) batmak
    8) ( оседать) oturmak, basmak (о строении, грунте и т. п.); konmak ( о пыли)
    9) (суживаться, укорачиваться) çekmek, kısalmak

    мате́рия се́ла — kumaş çekti

    пла́тье се́ло — entari kısaldı

    ••

    сесть на́ го́лову кому-л. birinin başına / tepesine çıkmak

    сесть на я́йца — kuluçkaya oturmak / yatmak

    Русско-турецкий словарь > садиться

  • 16 kommen

    kommen <kommt, kam, gekommen> ['kɔmən]
    vi sein
    1) (her\kommen) gelmek ( von -den); (hin\kommen) gitmek ( nach -e); (an\kommen) varmak; ( zurückkehren) dönmek ( von -den);
    da kommt er ja! işte geliyor!;
    ich komme schon şimdi geliyorum, geliyorum canım;
    gut, dass du kommst gelmen iyi;
    ein Taxi \kommen lassen bir taksi çağırtmak;
    er kam von einer Reise seyahatten döndü;
    angelaufen \kommen çıkagelmek;
    zu spät \kommen çok geç gelmek;
    du sollst zum Direktor \kommen müdüre gelmelisin;
    wie komme ich nach...?...e nasıl giderim?;
    zu der Überzeugung \kommen kanaatine varmak;
    wir müssen langsam zu einem Ende \kommen yavaş yavaş işimizin sonuna gelmeliyiz;
    nicht von der Stelle \kommen yerinde saymak;
    ich halte die Zeit für ge\kommen bence zamanı geldi;
    jetzt komme ich şimdi ben geliyorum, şimdi sıra bende;
    jetzt komme ich an die Reihe şimdi sıra bana geliyor;
    das kommt später bu sonra gelecek;
    der kommt mir nicht ins Haus! bu benim kapımdan içeri giremez!;
    in die Schule \kommen okula başlamak;
    ins Krankenhaus \kommen hastaneye yatmak;
    der Fall kommt vor Gericht mahkemeye düşmek;
    sein Vorschlag kam mir sehr gelegen teklifi [o önerisi] çok işime geldi;
    du kommst mir gerade recht! ( fam) bir sen eksindin!;
    das kommt mir wie gerufen bu çok işime gelir;
    komme, was da wolle ne gelirse gelsin;
    jdm \kommen die Tränen birinin gözleri yaşarmak;
    zum Stehen \kommen durabilmek;
    man kommt hier zu nichts burada hiçbir şey yapılamıyor;
    es kam zu einem Streit kavga çıktı;
    zur Sache \kommen sadede gelmek
    wieder zu sich \kommen tekrar kendine gelmek;
    zu Wort \kommen söz almak;
    zu Schaden \kommen zarar görmek;
    wie käme ich dazu, das zu machen? neden bunu yapacacak mışım?;
    wie komme ich zu der Ehre? ( iron) bu ne şeref?;
    ums Leben \kommen can vermek;
    das kommt zusammen auf 20 Euro ( fam) hepsi 20 euro eder;
    ich komme auf 1.200 Euro im Monat ( fam) ayda 1.200 euroyu buluyorum;
    hast du richtig gezählt? ich komme nur auf 15 doğru saydın mı? ben 15 çıkarıyorum;
    kommt man hier leicht an frisches Gemüse? burada taze sebze bulmak kolay mı?;
    ich kam nicht auf seinen Namen adı aklıma gelmedi;
    wie kommst du darauf? o nereden aklına geldi?, bunu nereden çıkardın?;
    sie lässt nichts auf ihn \kommen ona toz kondurmuyor;
    auf die Welt \kommen dünyaya gelmek;
    auf etw/jdn zu sprechen \kommen bir şeyden/kimseden söz etmeye başlamak;
    hinter etw \kommen bir şeyin içyüzünü öğrenmek;
    durch den Zoll/eine Prüfung \kommen gümrükten/bir sınavdan geçmek;
    Jeans sind wieder im K\kommen blûcin yine moda oluyor;
    aus der Mode \kommen modası geçmek;
    aus dem Konzept \kommen aklı karışmak;
    komm, wir gehen! ( fam) gel, gidelim!;
    nun komm schon! ( fam) ha(y) di gel artık!;
    kommt Zeit, kommt Rat ( prov) zamanı gelince çaresi bulunur
    2) (herbei\kommen) gelmek (zu -e)
    3) ( geschehen) gelmek, olmak;
    ich habe es \kommen sehen bunun geleceğini görmüştüm;
    das musste ja so \kommen bunun böyle olacağı belliydi zaten;
    es kam, wie es \kommen musste olan oldu;
    die Hochzeit kam für alle überraschend düğün herkese sürpriz oldu;
    das Schlimmste/Beste kommt erst noch bunun daha da kötüsü/iyisi var;
    wie kommt es, dass du...? nasıl oluyor da sen...?;
    es kommt immer anders, als man denkt ( prov) evdeki pazar çarşıya uymaz
    4) ( stammen) gelmek ( aus -den);
    ich komme aus Dortmund ben Dortmund'dan geliyorum
    5) ( durchqueren) gelmek (über/durch üzerinden/içinden);
    über Münster \kommen Münster üzerinden gelmek
    6) ( entfallen) düşmek ( auf başına);
    auf zwei Deutsche kommt ein Auto iki Alman başına bir otomobil düşer
    7) ( berühren) dokunmak; ( streifen) değmek
    8) ( herrühren) gelmek ( von -den);
    der Vorschlag kam von mir öneri benden geldi;
    das kommt davon! gördün mü işte!;
    das kommt vom Rauchen bu, sigara içmekten gelir
    das Buch kommt in den Schrank kitabın yeri dolapta
    10) ( Idee) aklına gelmek
    in Gang \kommen başlamak
    12) ( fam) ( Orgasmus haben) gelmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > kommen

  • 17 passieren

    passieren* [pa'si:rən]
    I vi sein olmak;
    jdm etw \passieren birine bir şey olmak, birinin başına bir şey gelmek;
    was ist denn passiert? ne oldu?;
    mir ist gestern etw passiert dün başıma bir şey geldi;
    solche Dinge können auch nur ihm \passieren böyle şeyler de sadece onun başına gelebilir;
    ... sonst passiert was! ( fam)... yoksa görürsün gününü!
    II vt
    1) ( Grenze, Zensur) geçmek (-den); ( Fluss, Pass) geçmek (-den)
    2) gastr süzmek, süzgeçten geçirmek

    Wörterbuch Deutsch-Türkisch Kompakt > passieren

  • 18 dünya

    1. the world, the earth. 2. the universe. 3. everyone, people. -da never in this world: Dünyada gitmem. I would not go for the whole world. - ahret kardeşim olsun. colloq. Let it be friendship only. - âlem colloq. everybody. -yı anlamak to understand life, be mature. -yı başına dar etmek /ın/ to make life unbearable for. - başına yıkılmak to be very miserable. -lar benim oldu. colloq. I felt on top of the world. - bir araya gelse even if everybody is opposed. -nın dört bucağı the four corners of the earth. - durdukça for ever and ever. -dan elini eteğini çekmek to cut oneself off from the world and worldly things. - evi marriage. - evine girmek to get married. -dan geçmek/-dan el çekmek to retire from the world, lose touch with life. -sından geçmek to lose one´s interest in life. -ya gelmek to be born, come into the world. -ya getirmek /ı/ to give birth to, bring into the world. - görüşü one´s general philosophy of life. -ya gözlerini açmak to be born, open one´s eyes to the world. -yı gözü görmemek to be so affected by something that one can´t think of anything else. - gözü ile görmek /ı/ to see (someone) before one dies. -ya gözlerini kapamak/yummak to die, pass away, close one´s eyes to the world. - güzeli 1. (person) of outstanding beauty. 2. Miss Universe. -dan haberi olmamak to be unaware of what is going on around one. -yı haram etmek /a/ to make life a living hell for (someone). -nın kaç bucak/köşe olduğunu anlamak/öğrenmek to learn by bitter experience. -nın kaç bucak olduğunu göstermek /a/ to give (someone) what he has coming to him. - kadar a whole lot. -ya kazık kakmak to live to a ripe old age. - kelamı worldly talk. - kelamı etmek to talk about worldly things. - kurulalıdan beri since the world began. - malı/nimeti wealth, possessions. - malı dünyada kalır. proverb You can´t take it with you. -lar (onun) olmak to be very happy. -nın öbür/bir ucu the far end of the world. -nın parası a lot of money. - penceresi colloq. the eyes. - (Peygamber) Süleyman´a bile kalmamış. proverb No man can live forever. -yı tozpembe görmek to see things through rose-colored glasses. -yı tutmak to spread far and wide. - varmış! colloq. How wonderful! (expression of relief). -nın yedi harikası Seven Wonders of the World. - yıkılsa umurunda değil. colloq. He doesn´t give a damn. - yüzü görmemek to be overwhelmed by circumstances. -yı zindan/zehir etmek /a/ to make life unbearable for. - zindan olmak /a/ to be in great distress.

    Saja Türkçe - İngilizce Sözlük > dünya

  • 19 akıl

    ра́зум (м) ум (м)
    * * *
    выпад. -klı
    1) ум, ра́зум

    aklı başka yerde — его́ голова́ за́нята други́м

    2) па́мять

    aklından çıkarmamak — не забыва́ть, держа́ть в голове́

    adı aklımda kalmadı — его́ и́мя вы́скочило у меня́ из головы́

    3) сове́т

    akıl almak — получи́ть сове́т

    akıl danışmak — сове́товаться

    akıl vermek — посове́товать, пода́ть мысль

    ••

    akıl için tarik / yol birdir — погов. у разу́мных то́лько оди́н путь

    akıl para ile satılmazпогов. ум за де́ньги не ку́пишь

    akılları pazara çıkarmışlar, herkes yine kendi aklını almış / beğenmiş — посл. ка́ждый счита́ет себя́ умне́е други́х

    akıl yaşta değil, baştadır — погов. му́дрость в голове́, а не в бороде́

    akıl kişiye sermayedirпогов. ум - бога́тство челове́ка

    akıl akıldan üstündürпогов. ум хорошо́, а два - лу́чше

    akıl kişiye sermayedirпогов. ум - бога́тство челове́ка

    - bunu aklım almıyor
    - akıl almaz
    - aklı başında
    - aklı başında olmamak
    - aklı başında değil
    - aklı başından gitmek
    - aklını başına almak
    - aklını başına toplamak
    - aklını başına devşirmek
    - aklını başka yere vermek
    - aklını bozmak
    - aklını çalmak
    - aklı dağılıyor
    - aklım duruyor
    - akıllara durgunluk vermek
    - aklına düşmek
    - akıl erdirmemek
    - bu işe aklım erdirmiyor
    - aklı fikri... de
    - aklından geçirmek
    - aklından geçmek
    - aklına gelmek
    - aklına getirmek
    - aklı gitti
    - akıl hastalığı
    - akla hayale gelmez
    - aklını kaçırmak
    - aklını oynatmak
    - akıl kârı değil
    - aklı kesmek
    - akıl öğretmek
    - aklını peynir ekmekle yemiş
    - aklına sığmamak
    - akla sığmaz
    - aklını şaşırmak
    - aklı şaşmak
    - aklı takılmak
    - aklının terazisi bozuldu
    - aklına uymak
    - aklına yelken etmek
    - aklı yerinde değil
    - aklı zıvanadan çıkmak
    - aklından zoru olmak

    Türkçe-rusça sözlük > akıl

  • 20 dünya

    земля́ (ж)
    * * *
    1) мир; вселе́нная; земля́

    dünya haberleri — междунаро́дные изве́стия

    dünya hâkimiyeti — мирово́е госпо́дство

    dünyanın her tarafına gitmek — объе́здить весь свет

    dünya piyasası — мирово́й ры́нок

    dünya satranç şampıyonu — чемпио́н ми́ра по ша́хматам

    dünya savaşı — мирова́я война́

    dünya yüzünde — на земле́

    2) астр. Земля́
    3) весь мир, весь свет, все лю́ди, все

    dünya âlem — весь свет, все лю́ди, все

    dünya ne söylerse söylesin onun umrunda olmuyor — пусть все говоря́т, что хотя́т, ему́ до э́того нет де́ла

    dünyaya rüsva etmek — опозо́рить на весь мир, опозо́рить пе́ред все́ми

    Batı dünyası — за́падный мир

    bitkiler dünyası — мир расте́ний

    hayvanlar dünyası — мир живо́тных

    5) вну́тренний мир; мироощуще́ние

    dünyaları apayrı iki insan — два челове́ка с соверше́нно разли́чными взгля́дами

    6) бесчи́сленное мно́жество, о́чень мно́го

    dünyanın parası harcandı — была́ потра́чена у́йма де́нег

    ••
    - dünya başına dar gelmek
    - dünya başına yıkılmak
    - dünyayı başına zindan etmek
    - dünya bir araya gelse
    - dünyanın dört bucağı
    - dünya durdukça
    - dünyadan elini eteğini çekmek
    - dünyadan geçmek
    - dünyaya gelmek
    - dünyaya getirmek
    - dünya gözü ile görmek
    - dünyaya gözlerini kapamak
    - dünyadan haberi olmamak
    - dünyanın kaç buçak olduğunu gösteririm!
    - dünya kadar
    - dünyaya kazık kakmak
    - dünya onun olmak
    - dünyalar onun olmak
    - dünyayı tutmak

    Türkçe-rusça sözlük > dünya

См. также в других словарях:

  • başına geçmek — (birinin) en üstün yeri almak, önderlik yapmak ... onları bahçeye toplayarak başlarına geçerek akşama kadar âdeta kudurturdum. R. N. Güntekin …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • geçmek — e, er 1) Bir yerden başka bir yere gitmek Elindeki kitabı bırakıp bulundukları odaya geçtim. T. Buğra 2) den Bir yandan girip diğer yandan çıkmak İplik iğne deliğinden zor geçti. 3) den Yol, araç veya akarsu bir yerin yakınından veya içinden… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • başına güneş geçmek — güneş çarpmak …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • baş — 1. is., anat. 1) İnsan ve hayvanlarda beyin, göz, kulak, burun, ağız vb. organları kapsayan, vücudun üst veya önünde bulunan bölüm, kafa, ser Sağ elinin çevik bir hareketiyle başındaki tülbendi çekip aldı. N. Cumalı 2) Bir topluluğu yöneten kimse …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • külah kapmak — düzen, dalavere ile bir işin başına geçmek Hatta bunlar arasında öyleleri vardır ki zamana ayak uydurmak, göze girmek ve külah kapmak için gâvur mukallitliğinde birbiriyle âdeta yarışa girişmişlerdir. Y. K. Karaosmanoğlu …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • silah başı etmek — ask. askerlikte, verilen komut üzerine herkes görevi başına geçmek …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • olmak — nsz, ur 1) Meydana gelmek, varlık kazanmak, vuku bulmak En şiddetli münakaşa, kumpanyanın ismi için oldu. S. F. Abasıyanık 2) Gerçekleşmek veya yapılmak 3) Bir görev, makam, san veya nitelik kazanmak Okumak, eczacı olmak bu sayılı inatlarından… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • can — is., Far. cān 1) İnsan ve hayvanlarda yaşamayı sağlayan ve ölümle vücuttan ayrılan madde dışı varlık 2) Yaşama, hayat Bir kedi yavrusunu kurtarmak için ipe sarılıp kuyuya iner, canımı tehlikeye koyardım. R. N. Güntekin 3) Güç, dirilik Her şeyde… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • yaşamak — nsz 1) Canlılığını, hayatını sürdürmek Hiçbir şey yaşarken daha önemli değildir. A. İlhan 2) Sağ olmak Deden yaşıyor mu? 3) Varlığını sürdürmek Balıklar suda yaşar. 4) Oturmak, eğleşmek Köyde yaşamak. Şehirde yaşamak. 5) Geçinmek Bu kazançla… …   Çağatay Osmanlı Sözlük

  • Mehmet Akif Ersoy — Nom de naissance Mehmet Ragif Naissance 20 décembre 1873 İstanbul, Empire ottoman Décès 27 décembre 1936 (à 63 ans) İstanbul, Turquie Nationalité …   Wikipédia en Français

  • Mehmet Akif Ersoy — Mehmet Âkif Ersoy (1873 27 de diciembre de 1936) fue un poeta turco. Escribió la letra del Himno Nacional Turco, İstiklâl Marşı (Marcha de la Independencia) – que fue adoptado en 1921. La letra fue en un principio escrita como poema en una… …   Wikipedia Español

Поделиться ссылкой на выделенное

Прямая ссылка:
Нажмите правой клавишей мыши и выберите «Копировать ссылку»